Aşkını anlatmaya yeltenme sakın
Ancak söylenmemiş aşklar aşktır
Çünkü hafif rüzgarlar tatlı tatlı
Sessiz ve görülmez eserler
Anlattım sevdamı anlattım aşkımı
Bütün yüreğimi açtım ona
Üşüyüp titreyerek korkular içinde
Ah beni bırakıp da gitti
Uzun zamandır aşksız yaşayan bir arkadaşım da, dost sohbetlerimizde hep Aşk sıkıntısını dile getirirdi. Aşksız yaşaması, mevsimin sonbahar olmasından ya da havaların yağmurlu gitmesinden değildi. Yalnızca eski bir aşk defterini kapatmış, bir yenisini başlatamamıştı. Oysa aşk insanların alışık oldukları bir olgudur. Daha önce aşksız bir insan nasıl yaşar, nasıl yer, nasıl dolaşır, neler düşünür diye düşünürken şimdi kendi bu duruma düşmüştü. Zaten insan kendi başına gelmeyince kolay kolay Aşk olgusunu anlayamaz. Aslında arkadaşımın yaşadıkları yeryüzünde başlamış, sonu gelmiş, başlamış ve bitmiş sıradan pek çok aşk ilişkisinden biriydi. Çözülerek, bozgunla, özensizlikten, yorularak, törpülenip, ehlileştirilerek, kurumsal fanuslar içinde silinip giden aşk hikayesi örneğinden. Karşılıklı, günden güne aynı aşk’ı besleyememişler, ilişkilerinde tutku’ya yaşama hakkı vermemişlerdi.
Zor olan: Kişi’nin kendi içindeki aşk’ı yaşatmayı bilmesidir. Aşkla dolu olmalı insan. Bilmeli ki dünyada onun gibi olanlar vardır. Bu yeryüzünü daha güzel yapacak insanlardır bunlar. Bir insanı seven, onun gülüşünü, ağlayışını, adım atışıyla ilgilenen kişiler, bu dünya da elbette ki daha iyi daha güzel olmasını isterler.
Her şey o üç sözcükte gizli. Aşk…. Gök kubbenin altındaki en gizemli kelimede…Bilinemeyen…Belki bilindikçe daha fazla renk ve desenin ortaya çıkacağı…. Tanımlanamayan…. Belki binlerce kez tanımı yapılmış olmasına rağmen tanımlanamayan….. Aşk.
|